‘Kürt Meselesinde Çözümsüzlük Türkiye’ye Neler Kaybettiriyor?’

Kürt Meselesinde çözümsüzlük Türkiye'ye neler Kaybettiriyor Toplantısı

DİTAM’ın 2 Kasım 2024’te Diyarbakır’da düzenlediği “Kürt Meselesinde Çözümsüzlük Türkiye’ye Neler Kaybettiriyor” başlıklı toplantıda, Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün toplumsal hayata, ekonomiye ve uluslararası ilişkilere etkileri ele alındı. 

Toplantıya;  kentteki sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, iş insanları, aktivist, araştırmacı, akademisyen, hukukçu, yazar, gazeteci ve DİTAM üyeleri katıldı. 

Toplantının açılış konuşmasını yapan DİTAM Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Azizoğlu “Kürt meselesindeki çözümsüzlük sadece Kürtlere değil, bütün Türkiye’ye kaybettiriyor. Bugün Kürtlerin yaşadığı illere baktığınız zaman Türkiye’nin diğer bölgeleriyle kıyasladığında hep geride olduğu görünüyor. Benzer şekilde dünyadaki genel istatistiklere-endekslere baktığımızda Türkiye’nin dünyadaki durumunun kötü bir noktada olduğu ortaya çıkıyor. Türkiye’nin bu sıkıntılı durumunda Kürt meselesindeki çözümsüzlüğün ne kadar etkisi var. Üç başlık altında bunları konuşacağız.  Bu alanlarla ilgili çözümsüzlüğün Türkiye için yarattığı problemlerin görünür ve anlaşılır hale gelmesi, çözüm için yeni gerekçeler yaratabilir ve toplumun çözüm için ikna edilmesini kolaylaştırabilir. Kürt meselesinde, 100 yıllık süreçte yapılan yanlışları doğru bir şekilde değerlendirmeden, diğer gerekçeleri ve talepleri göz ardı ederek, sadece tek bir gerekçe üzerinden bir çözüm aramak eksik bir yaklaşım olur ve çözüme ulaşmayı zorlaştırır” dedi. 

‘Toplumsal Hayata Etkileri’

Moderatörlüğünü DİTAM Başkan Yardımcısı Sedat Yurtdaş’ın yaptığı toplantının ‘Toplumsal Hayata Etkileri’ oturumunda Veri Enstitüsü Başkanı Bekir Ağırdır ve Dicle Üniversitesi’nden Doç. Dr. Vahap Coşkun konuştu. 

Ağırdır: ‘Türkiye toplumu bütünüyle, Türküyle, Kürdüyle depresyon aşamasında’

Bekir Ağırdır, konuşmasında özetle şu konulara değindi: “Kürt meselesi, Türklerin rızalarıyla kendi haklarından ve hayatlarından kaybetmeye razı oldukları şeylerin bir toplamıdır. Kürt meselesini konuşurken Türklerin güvenlik arayışı ve ihtiyacı sürekli ıskalanıyor. Kişiler, siyasi iktidarlar ve devlet de, Türklerin bu güvenlik arayışını sürekli manipüle edip Kürt meselesinin sürekli gündemden düşmesini sağlıyorlar. Bu durum, demokratikleşme önündeki en büyük engellerden biridir. Ayrıca yaptıkları son bir araştırmada Türkiye’deki insanların depresyonda olma seviyesi yüzde 74 ve Türkiye’de gidişattan memnun olan insanların oranı ise sadece yüzde 15 düzeyindedir. Türkiye toplumu bütünüyle, Türküyle, Kürdüyle depresyon aşamasında ise konuşmanın vakti geldi. Buradan bir çıkış için yeni bir hikayeye ihtiyacımız var. Dolayısıyla ben tam da açılımın böyle bir ihtiyaçtan doğmuş olabileceği gibi bir kanaatim var.”

Coşkun: ‘Kürt meselesi hukuki, siyasi ve iktisadi açmazları kristalize eden bir mesele’

Doç. Dr. Vahap Coşkun ise çözümsüz kalan Kürt meselesinin, toplumsal sorunlara ve onarılması güç fay hatlarına sebep olduğuna dikkat çekti.  

Meselenin çözümü geciktikçe toplumun ödediği faturanın da kabardığını belirten Çoşkun şunları söyledi: “Kürt meselesinin çözümsüz kalması sonucunda ortaya çıkan hukuksal, siyasal ve ekonomik sorunlar var. Türkiye’deki Kürt takıntısı, Kürt fobisi, akılcı politikaların tatbikini engelleyen bir işlev görüyor. Türkiye’deki Kürt meselesi hem hukuki hem siyasi hem de iktisadi açmazlarımızı kristalize eden bir mesele, çözüme kavuşturulmayan bu sorun olduğu gibi bir yandan hukuktan uzaklaşmaya, bir yandan siyasi alanda otoriterleşmeye, bir yandan da iktisadi alanda daralmaya yol açıyor. Yeni bir akılla Türkiye’nin bir Kürt barışına ihtiyacı var. Memleketin demokratikleşmesinin de siyasetin özgürleşmesinin de ekonominin rasyonelleşmesinin de en önemli adımı budur.” 

‘Ekonomiye Etkileri’

Prof. Dr. Mesut Yeğen’in moderatörlüğünü yaptığı “Ekonomiye Etkileri” bölümünde ise Prof. Dr. Erol Katırcıoğlu ve Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya, Kürt meleşesindeki çözümsüzlüğün ekonomiyi nasıl etkilediğine ilişkin verileri paylaştı.

Katırcıoğlu: ‘2013 yılından itibaren Kürt illerini ekonomik olarak zayıflatan bir politika izlendi’

Erol Katırcıoğlu Kürt meselesi, dünyada çözüm bekleyen en önemli sorunların başında geldiğini belirterek, konuşmasına şöyle devam etti : ” Çatışma ekonomisinde toplam güvenlik harcamalarının bütçe içindeki payının yüzde 13-14 civarındadır. Son 20 yılda Türklerin yoğun yaşadığı 11 ile Kürtlerin yoğun yaşadığı 11 kente merkezi bütçeden yapılan kamu yatırımları ve harcamalara dair yaptığı araştırmanın verilerini paylaştı. Savunma ve güvenlik harcamaları Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı illerde daha yüksek. Son 20 yılda güvenlik harcamalarına ayrılan tutar, 440 milyar dolar,  güvenlik harcaması için 11 Türk iline 22 milyar dolar, 11 Kürt iline ise 53 milyar dolar para ayrılmış.

Çözüm sürecinin sona erdiği 2013 yılından itibaren Kürt illerinin ekonomik olarak zayıflatan bir politika izleniyor, kamu yatırımları azaltılıyor. Bu durum bir çeşit ayrımcılık yaklaşımı. Türkiye’de ortalama milli gelirin kişi başına 12 bin dolar, Kürt bölgelerinde ise 6 bin dolara tekabül ediyor.”

Kaya: ‘Ekonomiyi en çok etkileyen temel unsurların başında güvenlikçi politikalar geliyor’

Mehmet Kaya da çatışmasız, güvenli ve kurumsal işbirliğinin olduğu yerlerin, yatırım yapanlar için daha korunaklı ve güvenli alan olduğunu vurguladı.  

100 yıllık Cumhuriyet tarihinde bölgenin, sadece 2002-2015 yılları arasında normal kabul edilen bir düzenle yönetildiğini savunan Kaya konuşmasına şöyle konuştu: “Kürt sorununu ortaya çıkaran, ekonomiyi en çok etkileyen temel unsurların başında güvenlikçi politikalar yer alıyor. Kırsaldaki yasaklar, hayvancılık, tarımın, turizmin önündeki en büyük engel, güvenlikçi politikalardır. Son 40 yılda yaşanan çatışmalı sürecin Türkiye’ye olan ekonomik maliyeti, yaklaşık 4 trilyon 200 milyar dolardır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde ekonomik uygulamalara bakıldığında bölgenin ekonomik geri bırakılmasına yönelik çabalar net olarak görülebilir. 1927 yılında yapılan ölçümlerde Diyarbakır, sanayide 5. sırada yer alıyordu. Devletin çıkardığı yatırım teşviklerinden sanıldığının aksine Doğu ve Güneydoğu bölgeleri yeterince yararlanamıyor. Bölgedeki kentler, büyük bir ekonomik kuşatma altında. Son olarak Ülkenin sosyo ekonomik gelişmişlik sıralamasını renklendirip üzerine 31 Mart seçim sonuçlarını eklediğinizde, Kürt sorunu ile ekonomi arasındaki ilişki net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.” 

‘Uluslararası İlişkilere Etkileri’ 

Moderatörlüğünü DİTAM Başkan Yardımcısı Barış Yavuz’un yaptığı ‘Uluslararası İlişkilere Etkileri’ bölümünde ise İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Serhun Al ve Araştırmacı-Yazar Faik Bulut da sunumlarını yaptı.  

Al: ‘Kürtlerle çatışma sebebiyle ciddi otoriterleşme, militarist bir dış politika inşaa edildi’  

Serhun Al: “Liberal dünya düzeni günümüzde bir krizle karşı karşıyadır. Sadece Türkiye’de değil Batı’daki demokrasilerde ciddi bir gerileme var. Bu küresel belirsizlikler çağında Türkiye, ciddi bir demokratik gerileme ve otoriterleşme eğilimi içerisinde. Kürt meselesindeki çözümsüzlük de bunu tetikleyen, daha da derinleştiren bir olgudur.  Çözüm sürecinin bitiminden sonra, 2015’ten sonra çok ciddi bir tekrar beka siyasetine, milliyetçi söyleme geri dönüşten bahsedebiliriz. Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, Kürtlerle çatışma, Türkiye’yi içerde otoriterleştirirken dışarıda da otoriter uluslararası örgütlere kaymasına sebebiyet veriyor. Türkiye-ABD ve Türkiye-NATO arasında var olan gerginlik de Rojava’daki defacto statüden kaynaklanıyor. Bu uluslararası ilişkiler kontekstinde Türkiye ne kaybetti? Kürt meselesinin çözümsüzlüğü, Kürtlerle çatışma sebebiyle ciddi bir otoriterleşme, dışarıda militarist bir dış politika, bir askeri endüstriyel kompleks inşa etme durumu var. Bunun sürdürülebilir bir yanı yok. Bugün bunun ne finansmanı ne de siyasal altyapısı sürdürülemiyor ve bu çıkmaz içerisinde, belli ki bir arayış var.”

Bulut: ‘Kürtler diplomasiyi iyi kullanmazlarsa bir şey başaramazlar’

Faik Bulut ise anlatımında Kürtlerin uluslararası alanda tanınma çabaları ve bu süreçte yaşanan zorluklara değinerek şu konularda açıklamalarda bulundu. Bulut “Kürtler, diplomasiye daha çok önem vermesi gerekiyor. Amerika ve diğer devletleri en başından beri Kürt meselesine olumsuz bakıyorlar. Halepçe katliamından sonra Amerika ve batılı devletleri Kürt meselesini jeopolitik olarak ele almaya başladılar ve bu çok önemli.  Kürtler hala diplomaside hezbi, fraksiyonel düşünüyor. Kürdistanî düşünmüyor. Partiler, Kürt davası, Kürt meselesi söz konusu olduğunda kendi önceliklerini daha çok uyguluyorlar. Bugün de geçerli. ‘Lozan Antlaşması’nın 100. Yılında Kürtler ve Kürdistan’ konferansı yapıldı. Buradan çok az insanı davet ettiler. Halbuki sizin esas derdiniz Lozan’ın formülasyonunda emeği geçmiş, diplomatlar, karar sahiplerini etkilemek olmalıdır. Bu bakımdan diplomasi eksik. Diplomasi, parça parça olmaz. Bütünsel olur. Kürtler diplomasiyi iyi kullanmazlarsa bir şey başaramazlar” dedi.   

Soru-cevap ve katkılarla devam eden oturumlar, kapanış konuşması ile sona erdi. 

Toplantının oturumuna ait sunumun görüntülerini YouTube Kanalımızdan izleyebilirsiniz.

İlgili Yazılar

tr_TRTürkçe